Arkadaşımın karısı Çiğdemin kilodu bende
Anlatacağım bol adrenalin, gerilim ve utanç yüklü olay geçen ramazan bayramında başımdan geçti. Antalya’da yaşayan ve iş seyahatlerinde sık sık beni evinde misafir eden üniversiteden ev arkadaşım Serkan’ın karısı Çiğdem ile yaşadıklarımı anlatacağım. Serkan ve Çiğdem yedi senedir evlilerdi. Tek çocuğu yeterli görmüşlerdi. Serkan’ı tanıdığım kadarıyla kendisinden ve dolayısıyla benden 10 yaş küçük ve çıtır sayılabilecek eşiyle renkli bir cinsel hayatları olmalıydı. Henüz 23 yaşında olan çiğdem doğum iznini biraz uzatmış, bir senelik ücretsiz izine ayrılmıştı. Sağolsunlar her gittiğimde beni iyi ağırlarlar. Birbirimizle sohbeti severiz. Çiğdemle beraber, Serkan’ı uyutup saatlerce muhabbet ettiğimiz çok olmuştur.
Belli etmemek için aşırı özen göstersem de, bu minyon kız gerçekten beni heyecanlandırıyordu. Dobra bir tarafı vardı. Küt diye söylerdi lafını. Zekiydi. Ve eminim ki kendisine olan ilgimi ben belli etmesem de biliyordu.
Daha önceki ziyaretlerimde mutlaka banyolarındaki kirli sepetinde şansımı dener, bazen bir külotlu çorap, bazen normal pamuklu külotlarını bazen de bir gece önce yaşadıklarının ispatı gibi duran fileli çoraplar ve seksi çamaşırlar bulurdum. Son ziyaretimde, kapıdan girdiğimde doğum sonrası bir kadının nasıl bu kadar çabuk toparlanabildiğine hayret etmiştim. Beni her zamanki gibi çok sıcak karşıladı. Sekan’ın bir iki saate kadar geleceğini, aç olup olmadığımı sordu. Aç değildim. Karşılıklı birer kahve içip biraz bebekle vakit geçirdik. Bebeği emzirmek için müsaade isteyince benim de aklıma banyoda biraz eğlenmek geldi.
Hem heyecanlı hem de umutsuzdum. Emziren bir annenin iç çamaşırı şu suralar paçalı don tarzıdır herhalde diye düşünürken sepetin alt kısımlarında muhteşem bir koleksiyonla karşılaştım. Varla yok arası bir tanga, la senza’dan müthiş güzel mor renkli bir dantelli külot ve takımı sütyen.
Daha elime alır almaz aletim zonklamaya başlamıştı. Müthiş güzel ve ekşimsi kokuyu dakikalarca içime çektim. Sütyenin üzerinde göğüslerinden gelen sütün yarattığı lekeler aklımı başımdan almıştı.
O mor külodun içine öyle bir boşaldım ki, nerdeyse rengi değişti. “Okan lavaboda mısın?” diye seslendiğinde panik halinde elimdekileri sepete gömüp toparlandım ve dışarı çıktım. Akşam Serkan’da geldiğinde güzel bir sofra eşliğinde yedik içtik bolca muhabbet ettik. Bir ara ihtiyaç molası için banyoya gittiğimde çamaşır makinesinin çalıştığını gördüm ve hüzünle kirli sepetine baktım… Misafirliğimin üçüncü günüydü. Bir arkadaşlarına aile gezmesine gideceklerdi. Bana da çok ısrar etmelerine rağmen evde kalmayı tercih ettim. Çok geç olmadan döneriz diyerek evden ayrıldılar. Aman tanrım. Çiğdem ve Serkan’ın evinde yalnızdım.
Arabaya binip uzaklaştıklarına emin olana kadar pencereden onları izledim. Sonra bir anda yatak odasında karşımda duran gardolap kapısının önünde, arkasındaki hazineyi düşlemekle aptallaşmış bir şekilde dikildiğimi fark ettim. Bir hırsız gibi yavaşça açtığım kapının ardında gördüklerim, hayatımın en güzel gecesini geçireceğimi müjdeliyordu adeta.
Bu kadar zengin bir iç dünyası olacağı aklımın ucundan bile geçmezdi. Onlarca topuklu, desenli ve fileli çorap, neredeyse her renk iç çamaşırı, kısacık ve asla üzerinde göremeyeceğim elbiseler, gecelikler… Cennetteydim sanki. İncelemediğim, koklamadığım tek bir eşyası kalmadı. Ayakkabıları müthişti. Fakat çamaşırlar doğal olarak tertemiz ve ten kokusundan yoksundu.
Tekrar kirli sepetinde şansımı deneyim dedim. O gün sabah ben uyurken duş almıştı. Banyoya doğru yönelerek, heyecanla sepeti açtım. Havlular havlular, Serkan’ın boxeri, bebeğin kirlileri ve nihayet…
Kenarları beyaz dantelli simsiyah ve küçücük bir külot. Elime almamla beraber bir hışırtı ve felaket bir acı. Başıma geleni anlamaya çalışırken elimdeki küloda iğne ile tutturulmuş küçücük bir not gözüme ilişti. Notta yazanları okuduğumda, elime batan iğnenin acısı bir anda tarifsiz bir heyecan ve mutluluğa bırakmıştı yerini.
“Bu gece saat üçte mutfakta”
Sadece bu yazıyordu.
Bana mı yazılmıştı? Eşiyle bir oyun muydu? Bana yazmış olsa nereden bilecekti ki benim kirli sepetini kurcalayacağımı?
Kafamda milyon tane soru. Sikim elimde boşalamadan içine kaçmıştı sanki.
Notu almalı mıydım yoksa orada mı kalmalıydı?
Aptallığım uzun sürmedi. Bir ihtimal kocasıyla arasında bir fantezidir diye düşünerek, notu almamaya fakat not eğer bana yazılmışsa bunu anlamasını sağlamaya karar verdim. Notu ikiye katladım ve külodun kenar kısmına iğneledim. Saat gece onbir gibi geldiler. Biz Serkanla bira içerken “süt yapar sen de al” dediğimde verdiği cevap Çiğdem’e olan tutkumu zirveye taşımıştı. “yok ya zaten o kadar fazla ki, derin dondurucuda yer kalmadı. Yakında konu komşuya dağıtacağım” dedi gülerek. Saat bir gibi uyumak üzere odalarımıza geçtik. Çiğdem’i takip ediyordum sürekli. Banyoya yöneldiğinde heyecandan elim ayağım tutmaz olmuştu. Bir süre sonra çıktı ve Serkan’ın beline sarılarak bana “iyi geceler” dedi. Yarım saat sonra soluğu banyoda aldım. Not yoktu. Külotta yoktu. Hem şaşkın hem de daha istekliydim artık. Alınabilecek tüm riskleri almaya hazırdım. Çiğdem’in oynadığı bu oyun hala gizemler barındırsa da şansımı deneyecektim.
Gece saat üçte sessizce mutfağa sızdım ve bir sigara yaktım. Büyük bir ev, sigara içilen büyükçe ve bebek yüzünden kapısı sürekli kapalı tutulan bir mutfak.
Tezgahın karşısındaki masaya oturdum. Duvar saati tam üçü gösterirken kapı açıldı. Çiğdem utangaç gçzlerle ve bir liseli edasıyla öyle bir “merhaba” dedi ki artık bu oyunun başrolü olduğuma hiç şüphem kalmamıştı.
Merhaba dedim ben de elimden gelen en çapkın gülüşümle. Kahve mi içiyoruz? Diye ekledim peşinden. Olur tabi diyerek tezgaha yöneldi. Kısacık ve transparan sayılabilecek bir geceliğin altından kalçalarının baldırıyla birleştiği yerdeki o güzel eğrisel çizgiyi görüyordum neredeyse. Su ısıtıcısına suyu koyup düğmesine bastıktan sonra bir anda bana doğru dönüp mutfak tezgahının üzerine oturdu. Gecelik üzerinden sıyrılmış, kalçaları tamamen görüş alanıma girmişti. Tek kelime etmedik. Ayağa kalktım. Yanına doğru iki adım attım ve soluksuz bir öpüşme başladı aramızda. bacaklarını açıp belime sardığında vücudumun salgıladığı endorfin konu komşuya dağıtacak kadar çoktu artık.
Bacaklarını açtı ve “artık kendisini koklamaya ne dersin” dedi kulağıma hınzırca.
Eğildim ve hemen tezgahın önüne çektiğim sandalyeye oturdum. Ölçüler müthişti. Sandalyeye oturduğumda, eğilip bükülmeye gerek kalmadan Çiğdem’in güzel amının tam karşısına gelmişti dudaklarım. Çiğdemi öyle yaladım öyle yaladım ki o titremelerin yalandan olmadığına ve onu gerçekten uçurduğuma kalıbımı basarım.
Nedense içine girmek değil, saatlerce amını yalamak istiyordum. Ağzım kurumuş, amının tadını artık dilim algılamaz olmuştu. Tezgahın üzerinde duran bayram şekerlerine takıldı gözüm. Kutuya uzandım. Beyaz ve sütlü madlen çikolata dolu bir kutu. Bir tane Çiğdemin ağzına attım ve öpüşmeye başladık. Eriyen çikolata birbirimizin ağzında gidip geliyordu. Bir ara “muhteşem” dedi dilini ağzımdan çıkardığında. Çikolata fantezisi gerçekten güzeldi. Elimi attığımda gelen 4 tane birbirine hafif yapışmış amının dudaklarına sürmeye başladım. “Çılgınsın” diyebildi kafasını arkaya atarken. Biraz yavaş, biraz sert derken erimeye başlayan çikolataları itiverdim en derine. Şaşkın gözlerle bana bakarken, birkaç parça da arkasına sürmeye ve ittirmeye başlamıştım. Buna itiraz edecek gibi olsa da çok net bir şekilde “sakın konuşma” dedim.
Çikolata enjeksiyonu sonrası fazla zaman geçmemişti. Amının dudakları içeriye eriyen çikolataların sızmasıyla beyazlamıştı. götündekiler ise kasılma sayesinde zar zor içeride duracak haldeydi.
Akan tüm sıvıları çikolata eşliğinde yalayıp yuttuğumda saat dörde geliyordu. Götündeki çikolatalardan hala ses yoktu. Dilimi göt deliğine yaklaştırıp “hadi” dedim. “olmaz” dedi gülerek. “Onları sana vermeyeceğim, hiç steril değil”. İşaret parmağımı göt deliğine sokup bir miktar aldımsa da rahatsız olacağını düşünerek ısrar etmedim. Tekrar dudaklarında birleştik ve deliler gibi öpüşürken üzerimde hafif bir ıslaklık hissettim.
Baktığımda ağzına kadar sütle dolu iki dolgun memenin gecelikten sıyrılmış, tişörtümü ıslattığını fark ettim.
Gögüslerine dudaklarımı dokundurmamla ağzıma ince fakat bol denecek miktarda bir süt akışı başladı. Tanrım bir erkeğe tüm hayallerini bir gecede verirsen geri kalanı nasıl geçecek bu hayatın.
Göğüslerini neredeyse boşaltıp ağrısını dindirmiş ve rahatlatmıştım Çiğdem’i.
Tezgahın üzerinden inip, o ana kadar konun dışında kalmış olan sikimi avuçladı şortumun üzerinden.
O ana kadar “lan bir şeyi eksik yapıyoruz ama ne” diye geçirmiştim içimden ama içinde “sik” olmayan bu kadar akıl alıcı bir sevişmeyi hayal bile edememiştim.
Şortumu sıyırıp bir anda demir gibi olan sikime saldıran Çiğdem, en az benim kadar kendinden geçmişti oral seks yaparken. Bir eliyle taşaklarımı sıkıyor, diğer eliyle arka deliğimin etrafında daireler çiziyordu.
French tırnakları ve küçücük elleri sikimin üzerinde o kadar güzeldi ki.
Derken o küçücük sol orta parmağı arka deliğimden içeri kayıverdi. Parmağını prostatımın üzerinde gezdiriyor aklımı alıyordu adeta. Prostat masajı bilen bir kadın gerçekten bir lütuftu.
O kadar ıslak, o kadar ihtiraslı yalıyordu ki sikimi “geliyorum “ dediğimde hiç oralı olmadı. Gırtlağına olanca tazyikle fışkıran spermlerim onu hiç rahatsız etmemişti. Hala beni sağmaya devam ediyor tükürüğüyle birlikte ağzından yutamadığı spermler çıkıyor ve bacaklarımdan süzülüyordu.
Sandalyeye oturdum mu yığıldım mı hatırlamıyorum. Hınzırca gülümsedi ve yüzünü yıkadı arkasını dönerek.
Fincanları çıkardı nescafeyi koydu ve “krema ister misin” dedi gülerek? “evet alırım” dediğimde anladım neden güldüğünü.
Sade kahveyi önüme koyup gecelikten sıyırdığı memesini başladı kahvenin içine sağmaya.
Tekrar kazık gibi olan sikimi çıkarıp ben de onun fincanını hedef aldım. İkinci defa olmasına rağmen beyazlata bilmiştim kahvesini. Birer sigara eşliğinde kahvelerimizi içerken, içeriden kapı sesini duyduk. Serkan tuvalete kalkmıştı ve doğal olarak mutfakta birilerinin olduğunu anlamıştı.
Mutfağa girip bizi kahve içerken görünce “hayırdır bu saatte ne kahvesi” dedi uykulu gözlerle. Çiğdem beklemediğim kadar soğukkanlıydı. En ufak bir falso vermemişti. Sana da hazırlayı mı dedi? “Yok” dedi Serkan. “Bi sigara içeyim bari. Yatarım sonra”. Serkan sigarasını yakıp oturdu Çiğdem’in yanına. İki fırt çekmişti ki fikrini değiştirdi ve Çiğdem’in kahvesine uzandı. Spermlerimle doldurduğum kahveyi içerken Çiğdem’de ben de hem şaşkın hem utanmış, hem de anlaşılacak diye korkmuştuk. Bu karmaşık duygulara bir de gülme hissi eklenince, Çiğdem ani bir gülme krizine girdi. Ben kendimi zor tutuyor, Serkan ise olayı anlamaya çalışıyordu.
Serkan ve Çiğdem kahvelerini içip odalarına geçtiler. Ben de şortumun cebine koyduğum güzel küloduyla odamın yolunu tuttum.
O gece Çiğdem’in içine girmediğimi yatağa uzandığımda fark ettim. Güzel bir tecrübeydi. İlerleyen günlerde Çiğdem’le sınırsız ilişkilerimiz oldu. “hayır “ dememesini seviyordum bu kadının. Erkeğini mutlu etmek sanki tek derdiydi.
Böyle fanteziyi SİKİM diyorum ADMİN olarak….. Kusura bakmayın dostlar