Kaynanam ile yazlıkta yalnız kalınca olanlar
12 yıldan beri evliydik, 12 yıldan beri kira veriyorduk. hem eşim hem ben çalışmamıza rağmen bir ev sahibi dahi olamamıştık ama birikimlerimiz sonunda yaşamak istediğimiz semt olan acıbadem’de bir ev satın almaya yetecek miktara yaklaşmıştı, kalanı da artık krediyle, taksitle halledecektik. gülçin ile yol boyunca bunları konuşarak biraz olsun avunuyor ve inşallah seneye artık tek başımıza şöyle yunan adaları filan yaparız diye mal i hülya kuruyorduk. Hayaller, havadan sudan konuşmalar arasında kayın pederimın Ören’deki yazlığına varmıştık. Kayınpederim necati şen bir kahkahayla ve bana hiç de sevimli gelmeyen peşi sıra sorduğu “nerede kaldınız yahuuu, nereden geldiniz, hangi yolu kulandınız, özlemişiz, yoksa siz bizi özlemediniz mi kihkihkih” gibi sorularla bizi karşıladı. Elimdeki bavulları taşırken kısa boylu, kel kafalı, geniş bir tshirt ve aynı şekildeki şortuyla; kılığı da nedense gözüme bana yorgun argın sorduğu sorular kadar tuhaf olan kayınbabam necati’ye güç bela cevaplar veriyordum. Kaynanam ceyda da mutfaktan çıkarak önlüğü ve eldivenleriyle bizleri güzelce karşılayıp, üzerindekileri bulaştırmamak için dikkatlice öpmüştü.
Gülçin ile sırayla duş aldıktan sonra odamıza geçip balkondan etrafı seyrediyordum. Hep karımla bir yerlere tatile gitmeyi isterdim ve ören’de yazlık sitedeki tatiller bana hoş görünmezdi ama yine de istanbul’daki yaşamımdan daha iyiydi. Sigaramı tüttürürken kafamdan bunlar geçiyordu. Sonra evin önünde diktiği çiçekleri kızına coşkuyla anlatıp duran necati dikkatimi çekti. İyi, hoş adamdı ama sürekli bir şeyler konuşuyor ve olur olmaz şeyleri abartarak anlatıyordu. Hele ki konu siyasete gelince kendisini durdurmak mümkün olmuyordu, nutuk attığı insanların, onun anlattıklarına en ufak bir ilgisi olmasa bile, bu durum onu durduramaz dakikalarca anlatıp durmaya devam ederdi. Bu yaz da şüphesiz kayınpederimin siyaset de dahil her konu üzerine engin görüşlerini dinleyecektim. Belki de yaşı 60’ı aşmış bir emekliye daha hoşgörülü yaklaşmak gerekirdi ama saçma sapan klişelerden ve sloganlardan ibaretti anlattıkları, “yeter artık kes amınakoyim” demeyi o kadar çok isterdim ki…
Gözlerim gülçin’e takıldı, ikimiz de aynı yaştaydık, 24’ünde evlenmiştik. Farklı zamanlarda oluşan farklı gerekçelerle şimdiye kadar çocuk yapmamıştık, mutlu sayılırdık ama her şey aslında fazlasıyla sıradandı hayatımızda. Gülçin’e alıcı gözüyle baktığımda: sarışın, 171 cm boyunda, zayıf ve ince bir bedene sahip, ufak göğüsleri ve kalçaları olan bir kadın görüyordum. Aslında ölçüleri açısından modern kadın tipi düşünüldüğünde, ideal kadın tipi gibi bir şeydi. Yüzü de vücudu gibi ince, hokka burnu, ufak yeşil gözleri, ince dudakları olan bir kadındı. Güzel bir kadındı. Peki ya ben diyerek kendimi düşünmeye başladım; esmer, uzun boylu; çoğu yüzme öğretmeni meslektaşım gibi geniş omuzlu ve atletik biriydim. Yakışıklı da sayılırdım hani. Her şey uyum içinde görünüyordu gözüme. Kaynanam ceyda bir tepsiyle limonata getirmişti bizimkilere. Kaynanam 55 yaşında, 160 boylarda, takriben 65 kilo, kızı gülçin gibi sarı saçlı, kızından farklı olaraksa yuvarlak ölçüleri olan, klasik kelime ile “balık etli” bir kadındı.
Yüzü çok güzeldi, yüzüne baktığımda bazen onun gençliğinde ne kadar güzel bir kadın olduğunu düşünürdüm. Yemekler hazır olmalıydı çünkü kaynanam üzerini değiştirmiş, beyaz bir şort ve aynı renk bir de tshirt giymişti. Öğle yemeğini bitirdiğimizde saat bir buçuğa geliyordu. Yemeği henüz bitirmiştik ki necati arkadaşı cavit’in açtığı resim sergisine gitmemizi teklif etti, tekliften de öte ısrar ediyordu. Hiç çekemeyeceğim için başımın ağrıdığını söyledim, geçer filan diye ısrarını sürdürdüyse de benim gitmemek üzerine karşı ısrarım sonucu nihayet vazgeçmişti. Gülçin gönülsüzce babasının ısrarına dayanamayıp gitmeyi kabul etti, kaynanamsa hiç çekemem valla diyerek bir kenara çekildi. Bizim baba kız 15 – 20 dakika sonra söz konusu sergiye katılmak üzere yola çıktılar.
Kaynanamla masada oturmuş yaptığı türk kahvesini yudumlayıp, sigaralarımızı tüttürüyorduk. Havadan sudan muhabbetin sonunda ben plaja gitmek üzere ceyda’nın iznini istedim, o da bekle beni beraber gidelim dedi. Ben mayomu ve flip floplarımı giyip aşağıda onu bekliyordum, biraz sonra aşağı indi. Üzerinde mayosunu kapatan kısa, beyaz bir pareo vardı. Yavaş adımlarla plaja doğru indik. Kaynanam gerçekten çok kibar ve zarif bir kadındı. Evindeki titizliği, insanlara olan yaklaşımındaki özen beni kendisine hayran bırakıyordu. Bu yürüyüşümüz esnasında, yıllarını bu güzel kadınla geçiren birinin sırf bundan dolayı bile çok şanslı bir adam sayılabileceği sonucuna varıyordum. Plaja varınca şezlonglardan birine uzandım, kaynanamsa önce çantasından havlu ve güneş kremini çıkarıp kenara bıraktı, daha sonra açık mavi havlusunu şezlonga serip üzerindeki beyaz pareosunu da çantasına koydu. Siyah, üzerinde büyük beyaz noktaların yer aldığı, omuzlarına uzanan askının ise açık pembe renkte olduğu bir mayoydu.
Kaynanamın iri, koskoca memelerinin yarıdan fazlası görünüyor ve bu hali bile benim karımın memelerinin çıplak halinden daha büyük ve heyecan vericiydi. Dayanamyıp, göz ucuyla ayakta çantasını karıştıran ceyda’nın memelerini kesmeye devam ediyordum ki benden sırtına güneş kremi sürmemi rica etti. Şezlonga uzanıp arkasını döndü, mayo sırtının büyük bölümünü açık bırakan bir modeldi ama daha önemlisi ceyda’nın kalçalarını sıkıca saran mayosundan gördüğüm kadarıyla geniş kalçaları selülitsiz ve diriydi. Ellerimi hatta ağzımı önümde duran kalçalarına daldırıp yalamak, koklamak, sıkmak, avuçlamak, dokunmak, okşamak gibi hislerle doluydu içim. İlk kez böylesi hisleri yaşadığım için de kendime öfkeleniyordum. Arkasını dönüp bana bakınca, öküzün trene baktığı gibi kaynanama baktığımı fark edip, toparlanarak güneş kremini sırtına sürmeye koyuldum. Parmaklarımın üzerinde gezdiği beyaz teni kusursuz bir güzellikteydi, sırtına her dokunuşumda yumuşacık vücudunun içinde kaybolmak istiyordum. Kendimi toparlamak için uğraşsam da büyülenmeye devam ediyordum. Bitti galiba diyerek arkasını döndü, o kıvrak dönüşüyle anlık şekilde kalçalarını saran mayosu hafifçe kenara doğru sıyrılmıştı.
Zorlukla “Evet, bitti” diyebildim. Sonra oturarak kollarını ve bacaklarını kremlemeye başladı. Balık etli vücudu, kremle birlikte daha çok parlıyor ve kendini belli ediyordu. Sikim giydiğim dar mayomdan taşacak gibiydi, uç vermese bile mayoma bakan sikimin durumunu açıkça görebiliyordu. İnmesi lazımdı, kaynanama bakıyor sonra n’oluyor lan diye kendime kızıp ardından normalleşmek için mavi gökyüzüne bakıyordum. Pek faydalı olmuyordu. Bana, “ben de sana sürebilirim levent istersen” dedi, ben de evde krem sürüp çıktığımı söyledim. Kendime bu sefer de niye yalan söylemiyorsun ulan diye kızıyordum artık, kaynanamın narin parmakları şimdi sırtımda olabilirdi. Gerçi o zaman da herhalde plajın ortasında pıtır pıtır boşalacak, rezil olup kalacaktım. Bu hisler arasında geçen 15-20 dakikadan sonra şezlonglarımızdan kalkarak birlikte denize girdik. O göğüslerine yakın bir yere kadar ilerlemişken ben ancak bileklerimi aşan bir deniz seviyesinde durup kalmıştım. Bana bakarak “haydi gel leventciğim, su çok güzel” dedi. Bense “su buz gibi gelemiyorum anne” dedim. Böyle gel gelemem lafları arasında geçen 1-2 dakikadan sonra kaynanam inat edip yanıma gelerek beni elimden tutup derinliğe doğru götürmeye başladı, su diz kapaklarıma yaklaşmıştı ki gerçekten çok fazla üşüyüp durdum. Kaynanam elimi bırakıp 1-2 metre daha ilerleyerek bana döndü: “gelmiyor musun canım” “gelemiyorum anneciğim çok soğuk su” “aaa levent yapma böyle, sen ne biçim yüzme hocasısın?” ….
Kaynanam benimle uğraşmaya başladı, elleri ve kollarıyla bana doğru su atıyor, vücuduma çarpan su beni iyice ürpertiyordu. Ceyda’ya yapma diye sitem etmeme rağmen yapmaya devam ediyordu, ben de artık alışıp suya tamamen dalmıştım. Ceyda “ha şöyle deyiverdi” suya dalınca. Suya dalıp 40 saniye sonra aniden arkasından çıkıp henüz ıslanmamış saçlarına sular atıyordum: “levent aaaa, yapma ama…bak sen şuna ya intikam alıyor” “sen yapınca iyi biz yapınca kötü öyle mi?” Kaynanam ıslanıp, şekli bozulan sarı saçlarını düzeltti, saçları omuzlarını biraz aşıyordu. O da benim yüzüme doğru aynı şeyi yapmaya başladı, aramızda yarım metreden az mesafe vardı ve ilk kez bu kadar yakındık. Su damlacıkları ufacık burnunun üzerinden ince dudaklarına doğru akıyor, bir kısmıysa beyaz boynundan koca memelerine doğru iniyordu.Sikim dimdik olmuştu. Şamatayı bırakıp, biraz yüzdükten sonra bana çok iyi ve hızlı yüzdüğünü, gençliğinde birçok adını duymadığım yarışmada birinci olduğunu anlatıyordu.
Hatta en sonunda lafı beni belli bir mesafeden şimdi bile geçebileceğini getirdi. Bense muzip bir şekilde “anneciğim pek saygınız olmasa da ben yüzme öğretmeniyim, beni geçebileceğinizi söylüyorsunuz” “şekerim, alınma ama geçerim sonra üzülürsün” kayınvalidemin bu sözleri üzerine “şu gördüğünüz yata kadar yarışalım o zaman. Siz başlayın ben 20’ye kadar sayıp ondan sonra başlayacağım eğer kaybedersem bu akşam hepinizi balıkçıya götürüyorum” kaynanam müstehzi bir gülümsemeyle “kabul, saymaya başla” dedi. Kaynanamın seksiliği, özgüveni ile birleşince daha da dayanılmaz bir hal almıştı benim için. 20’ye kadar saydığımda kaynanamın gerçekten o tatlı vücuduyla hiç de fena yüzmediğini gördüm, epey ilerlemişti. Serde erkeklilk ve gurur vardı, kollarımın ve bacaklarımın bütün gücüyle ceyda’ya yetişip onu geçtim ve yata vardım. 30 saniye sonra da kaynanam geldi, büyük bir efor sarf ettiğinden fena yorulmuş hızlıca soluk alıp veriyor hatta suyun üstünde durmakta güçlük çekiyordu. Hemen bir kolumu bedenine sararak yardım ettim, o da bir elini boynuma attı. 1 dakika boyunca aynı pozisyonda kalıp soluk alışverişinin düzelmesini bekledim. Memeleri koluma ve göğsüme yapışmış, yarağım dimdik olup karnına temas ediyordu.
“anneciğim çok yorulmuşsunuz…” ceyda’nın nefes alışverişi neredeyse normale dönmüştü, bana uzun ve manalı şekilde bakmaya başladı. Yüzüyle yüzüm arasında yarım metre bile yoktu, bakışları öyle talepkardı ki karşılıklı 10 saniye bakıştık.Her şey saniyeler içinde oluyordu, beklemediğim bu durum karşısında heyecandan neredeyse çeyrek nefes alıp veriyordum, kayınvalidem plaja doğru kısa bir bakış attıktan sonra sol memesinin ucunu tutan parmaklarıma bakıp başını tekrar kaldırarak gözlerimin içine bakmaya başladı. 3-4 saniye geçmeden, ince ıslak dudaklarına doğru yaklaşıp öpmeye başladım, ilk 3-4 saniye sadece ben dudaklarını yalıyorken kaynanam diliyle dilime dokunmaya başlamıştı. 1-2 saniye sonra da dudaklarımı o öpüyor, alt dudağımı ısırıyordu. 5-6 saniyelik karşılık verdiği anlardan sonra kendisini çekip bana tekrar baktı, ben dudaklarına yeni bir taarruz hazırlığındayken yanağımın ortasına sert bir şaplak indirdi ki kulağım onun etkisiyle zonklamaya başladı. Donup kalmıştım, o şaşkınlığın içinde ceyda plaja doğru yüzmeye başladı. Ben arkasından öylece bakıyordum hala, o anlarda yattan yaşlı bir adam eğilerek bana “hi” dedi. İçimden hay ben senin deyip, nezaket icabı yine de “hi” diyerek kaynanamın arkasından plaja doğru yüzdüm. Ceyda şezlonguna uzanmış, güneş gözlüğüyle sırtını bana dönmüş vaziyette öylece duruyordu, bunu bu şekilde sürmeye hiç niyetim yoktu. Eşyalarımı oradan alarak eve gittim.
Olaydan sonraki bir hafta boyunca neredeyse hiç konuşmadık kayınvalidemle, bazen karımı alarak plaja gidiyor bazense yalnız başıma uzun yürüyüşlere çıkıyordum. Böylece hem necati’nin nutuklarından kurtuluyor hem de ceyda ile aramızdaki gerilimden uzaklaşıyordum. Aynı ortamda bulunduğumuz durumlarda, zaruri konuşmalar haricinde birbirimize bakmıyorduk bile. Sabah yyandığımda gülçin yanımda yoktu, aşağı inip kayınpederi aradım o da yoktu. Ceyda’yı çayı masaya götürürken gördüm, kahvaltı çayı masaya koymasıyla tamamlanmış oldu. İkinci çay bardağına da çayı koyması beni masaya davet ettiğini gösteriyordu, sessiz bir davetti ama aramızda başlayan o şey de sessizce başlamıştı zaten. Karşısına oturdum, artık konuşmam gerektiğini düşünüyor ama söze başlayacak kelime bulamıyordum. Ceyda daha cesur davrandı: “bir hataydı” cümlesi dudaklarından dökülüverdi.
Ben bilmiyordum, kafam karışıktı zaten, kaynanam çok hoşuma gidiyordu, onu istiyordum, hatta o an bile onu delice istiyordum ama benim sevdiğim, beni de seven, dürüst bir karım ve her şeyden önce bir ahlakım vardı. Ahlak diye düşünüyordum o bir haftalık psikozda, ahlak, ahlak, kurallar, sınırlar, irade…..ama gülçin’e her dokunuşumda aklıma ceyda geliyor, gülçin’in elleri, dudakları, bacakları, göğüsleri pek benzemese de her dokunuşumda ceyda’nın oluveriyordu. Banyoya girip ceyda’yı hayal ederek büyük bir arzuyla 31 çekiyordum ama olmamalıydı, olmamalıydı işte diyordum ama içim istiyordu, içimde bir şey vücudumu ve bütün benliğimi ceyda bana “bir hataydı” dediğinde yırtarak ceyda’ya sarılıp dudaklarını dakikalarca öpmek ve kokusunu içine çekmek istiyordu. Halim karmaşıktı ama cevap verememiştim ceyda’ya. “yaşanmaması gerekirdi levent ama oldu, olmamış sayacağız, yaşanmamış farz edeceğiz. O plaja hiç gitmedik, o şeyi hiç yapmadık.” Cümleleri açık ve kesindi. Bana itiraz edecek bir yan bırakmıyordu, itiraz etme niyetinde miydim zaten onu da bilmiyordum. “Peki” dedim sadece ve başka tek kelime etmedik kahvaltı boyunca.
10 gün daha geçmişti, malum konuşmanın ardından aramızdaki buzlar kısmen erimişti fakat eskisi gibi de değildik. Sadece artık birbirimizden kaçmıyor, yeri geldiğinde selamlaşıyorduk. Ben de bu süre içinde kendimi, hislerimi ve arzularımı sorgulamayı bırakmış, ceyda’ya olan tutkumla barışmıştım. Onu düşünerek ellerimde sütyenleri, dantell külotları, tangalarıyla kendimi tatmin ettikten sonra pişmanlık duymuyordum artık. Her şey olacağına varır diyordum. Kaynanamın evin içindeki giyiminde gözle görülür bir değişim, bir dalgalanma vardı. Denizde yaşadıklarımızdan kahvaltıdaki konuşmamıza kadar geçen süreçte giyim tarzı vücudunu mümkün mertebe kapatacak şekildeyken, kahvaltıdaki konuşmamızın ardından geçen on günlük süreçte eskisinden çok daha iç gıcıklayıcı kıyafetler giymeye başlamıştı. Öyle göğüs dekolteli tshirtler giyiyordu ki meme uçları neredeyse fırlayıp dışarı çıkacaktı. Evde giydiği şortla mobilyaların tozunu alırken biraz önümde eğiliyor ve muhteşem götünü saran tanganın ucu gözlerimin önüne seriliyordu. O da beni gizlice benim gibi süzüyor, farklı anlarda birbirimizi bu bakışlar esnasında yakalıyorduk.
O gün, mayomu giyip plaja gitmek üzere evden çıkarken güllerin arasından beni süzdüğünü gördüm. memeleri yine elbisesinden taşıyordu. Bakışlarını bu sefer kaçırmadı, gülümsedi. Gülümsedim.
Plaja inen yolda neler olup bittiğini düşünüyordum. Hava çok sıcaktı, benim içim daha çok sıcaktı. Bu heyecan ve güneşin yakıcılığından dolayı plajda bir saatten biraz fazla kaldıktan sonra yazlığa döndüm. Karım ve kayınpeder irileşen sikimi görmesin diye elimdeki havluyu önüme tutuyordum. Ceyda’nın bana gülümsediği güllerin önünden geçerken oraya dikkatlice baktığımda, içim yine bir hoş olmuştu. Eve girip birkaç defa karıma seslendikten sonra hiç cevap alamadım, evde kimsenin bulunmadığını düşünerek üzerimi değiştirmeden, salona geçip ayaklarımı uzatıp, oturdum. Oturduğum koltuğun hemen yakınında kaynanamın dün gece giydiği derin dekolteli, ince tshirtü vardı. Elime alıp tshirtü okşuyor, içine giren kaynanamın vücudunun kokusuyla dolu olan bu tshirtü burnuma götürüp kokluyordum. Onunla ilgili arzularım hayatımın merkezine yerleşmişti, aşk mıydı yoksa şevhet mi, bilmiyordum. Kapılardan biri açıldı o anda. Elimdekini kenara bıraktım, kaynanam ceyda gelmişti, saçlarını sardığı açık pembe bir havlu, altında göğüs uçlarını neredeyse ortaya çıkaracak bir yerden başlayarak kalçalarının hemen bittiği bir yerde son bulan aynı renk bir başka havlu ile vücudunu sarmıştı. Hipnoz olmuş gibiydim, kapının eşiğinden bana çok düşük ve yarı boğuk bir sesle “hoşgeldin” dedi, cevap veremiyordum.
Gözlerimin içine o günkü gibi bakıyordu, hemen ardından bakışlarıyla beni baştan aşağı süzdü. Bakışlarını yavaşça kaldırarak gözlerime son bir defa bakarak adeta “beni hemen ye” diyordu. Arkasını dönüp yürümeye başladı. Ağzım açık öyle bakıyordum ki arkasını dönüp giderken ayağındaki siyah, rugan topuklu ayakkabı dikkatimi çekti. Ağır ağır kalçalarını sallayıp yürüyordu, kalkıp doğruldum. Avını ağır ağır yürüyerek izleyen bir aslan gibi peşinden gidiyordum. Üst kata çıkıyordu merdivenlerden, ben de peşinden…Sol eliyle havlunun arasından tangasını çıkararak arkasına bakmadan merdivenin üstüne atarak yürümeye devam ediyordu. Tangayı alıp baktım, dün gece üzerine iki defa boşaldığım kırmızı tangaydı. Odasına girip kapıyı yarı aralık bıraktı. Kapının eşiğindeydim, aramızda 2 metre yoktu bile. Başını saran pembe havluyu çıkarıp yere fırlattı. Saçlarını başını sallayarak ve eliyle havalandırdı. Saçları ıslak bile değildi. Sonra ağır ağır bedenini saran pembe havluyu çıkardı, ön tarafı açıldı ama iki eliyle havluyu tutarak bırakmıyordu. Öylece duruyor, izliyordum. Odaya dayanamayarak girdim, kayınvalidem öylece duruyor, soluk alışverişlerinin sesi duyuluyordu, ben de farksızdım. Elimle pembe havluyu yumuşakça çektim, büyük ve muhteşem götü, bütünüyle sırtı önümdeydi artık. Ne yapmak gerekirdi, nerden başlamak bilmiyordum.
İki elimle götünün yanaklarını okşayıp sıkmaya başladım. İnliyordu, ellerimi kalçalarından etli, iri memelerine dayadım, mayomu çıkarıp kazık gibi olan sikim götünün arasında git gel yapıyor, arada deliğini zorluyordu. Ellerimle memelerini avuçluyor, dudaklarımla da omzunu, boynunu, ensesini kulaklarını, yanaklarını öpüp, emiyordum. Ceyda arkasını dönüp dudaklarıma yapıştı, aşkla, şevhetle yumuşacık öpüşleriyle dudaklarımı ıslatıyordu. Ellerimle sırtını ve kalçalarını okşuyordum ben de. Ceyda’nın öpücükleri ısıraklara dönüşmüştü. Yavaşça aşağılarıma kayarak damarlı kalın sikime ulaştı. Sikimi coşkuyla ve açlıkla emiyor, bir eliyle de taşaklarımı okşuyordu. O anlarda arada dönüp yüzüme bakıyor, bakışları ve dudaklarının aldığı hal beni deli ediyordu. “aşkım, aşkım” diye zevk naraları atıyordum. “daha sert şeyler söyle sikicim” dedi. O yaladıkça ben de ona “orospu kaynanam, amcığını dilleyeceğim şimdi kaltağım, deli ediyorsun beni seksi fahişem” diyordum. Yatağa uzanıp bacaklarını açtı, dudaklarımı bal kutusuna dayadım. Tertemiz ve sıcacık bir amcıktı. Dilimle amcığının zevk sularına ağzımın akan sularını katıyor, dil darbelerimle ağzından kötü sözler hiç duymadığım kaynanamın “sik beni orospuçocuğu, sok artık kahpenin evladı, sok lan piç…domalt…orospuçocuğu…kocacım, sikicim haydi yalvarıyorum” sözlerine ve yalvarmalarına o anlarda şahit oluyordum. Sikimi pozisyonu hiç bozmadan, bacaklarını biraz daha açarak amcığına doğru bastırmaya başladım.
Amcığının kenarına sikimi sürtüyor, arada yarağımın başını azıcık sokup çıkarıyordum. “ananın amını bütün mahalle siksin, puşt soksana, orospu çocuğu…sok lan amcık” diye küfrediyor, küfürleriyle daha da azıyorum yine de sokmuyordum. Kaynanam doğrularak peşisıra üç tokat çarptı suratıma. Tokatların etkisiyle amına çat diye kökleyip ceyda’yı bağır bağır bağırttım. Kökledikçe köklüyor, sırılsıklam olan amcığında gidip geliyordum. Hem azgınlık hem öfke içindeydim, yüzüne doğru eğilerek ceyda’yı tokatlamaya başladım. O da bana küfürler savuruyor daha hızlı sikmemi istiyordu. Saçlarını sertçe tutarak dudaklarına yumulup amcığında gidip gelmeye devam ediyordum. Dudaklarını saniyelik çekip çığlık atıyor sonra dudaklarımı sertçe ısırıp koparıyordu. Boynumu tırnakları deliyordu. Karşılıklı hayvani iniltilerle boşalmaya başladık. Amına bütün döllerimi attırdım. Yorgunluktan yanına sırt üstü uzandım, ikimiz de ter içinde soluk soluğaydık. Ceyda “kocacım, aşkım, yakışıklım” diyordu bana. 5-6 dakika sonra sikini elime atarak “levent aşkım, seni istiyorum hadii” deyiverdi. Doğrulup, iri memelerine yumularak bir yandan emiyor bir yandan elimle okşayıp sıkıyordum. Kulağıma eğilerek “seni içimde istiyorum kocacım” dedi.
Amcığı alev alev yanıyordu, döllerim ve amının memba suları sayesinde amında sikimle kayıyordum. Pozisyon değiştirip, yarağımın üzerine oturarak üstüme çıktı. Sikimin üzerinde gidip geliyordu. Götünün deliğini parmaklamaya başladım. İnlemeleri daha da arttı, öyle sesli sikişiyorduk ki duyan başka bir şey oluyor sanabilirdi. Amında akıp dururken boşalmaya yakın, boşalmamak için sikimi çekip çıkardım. “Domal ulan kahpe, götünden bekaretini alacağım. Orospum, kahpem, karım yapacağım seni” …”aşkım arkamdan veremem”…”öyle bir verirsin ki vermezsen seni döve döve yine domaltırım”…Boyun eğerek götünü bana döndü, dilimle götünün deliğini ıslatıyordum. Arada da kıçına ısırıklar ve elimle şaplaklar atıyordum. Parmağımı sokup götünü alıştırdım, dayanacak takatim kalmamıştı. Yarağımın başını bağırta bağırta soktum, acıdan ve zevkten inliyordu ceyda. Yarağımın başı götünün deliğindeyken bütün gücümle sonuna kadar yüklenip köküne kadar götüne girdim. Ceyda yine bağırıp, anamı karıştırmaya başlamıştı. Götünde gidip geliyordum, her sokuşumda yarağım daha da ısınıyor ve ben de hızlanıyordum. Ceyda bağrışlar arasında birkaç dakika sonra ancak inleyip zevk almaya başladı. Ceydanın götünden kan akıyordu.
Akan kanı görüyor ama hiçbir şey söylemiyordum. Götüne bağrış çağrışlar arasında boşaldım. “o kanlar ne öyle” ….”götünün bekaret nişanesi”….”ulan piç götümü mü kanattın” bana ettiği küfürler o ağza o kadar çok yakışıyordu ki dudaklarına tekrar yapışarak öpmeye başladım. O ise hem karşılık veriyor hem de cilveli şekilde omuzlarıma vuruyordu. Ceyda’yı sikimin üzerinde kucağıma alarak, öpüşerek odanın içindeki banyoya götürdüm. Jakuzinin içinde yüzü bana dönük şekilde kucağıma oturup beni öpüyordu. Bana “her an gelebilirler” dedi. Korkuyla hemen kalktım, kolumdan çekerek “bir daha” dedi. Riskliydi ama dayanamıyordum, gözlerine, sesine, dudaklarına. Banyonun duvarına yaslayarak amcığına sokup dudaklarını öperek amcığına tekrar boşaldım.
Odama doğru giderken, yıllarca hapishanede zulüm altında yaşamış müebbetlik bir mahkumun, başarılı kaçış planının ardından kumsalda uzanıp, güneşe bakarak kendini hissettiği kadar, kendimi özgür ve rahatlamış hissediyordum.